Tüm güvenlik politikasını dünyayı tehdit ediyor algısı yarattığı Çin’e göre düzenleyen ABD’den tarihi sayılacak bir adım daha geldi. Washington Japonya ile işbirliğini güçlendirilerek yeniledi. Dışişleri Bakanı Anthony Blinlken ile Savunma Bakanı Lloyd Austin, Japon mevkidaşları Yoko Kamikawa Minoru Kihara bu amaçla Tokyo’da bir araya geldi.
Bu işbirliği güvenlik politikaları konusundaki en önemli gelişmelerden biri. Yenilenen işbirliği uyarınca ABD’nin Japonya’da bulunan kuvvetlerinin komuta seviyesi yükseltildi, Amerikan lisanslı füze üretimi de güçlendirildi. Bunlar iki ülke arasında 70 yıldan bu yana yapılan en büyük işbirliği olarak nitelendiriliyor.
Japonya Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa’nın “2+2” güvenlik görüşmeleri olarak bilinen toplantıda sarfettiği “Kurallara dayalı, özgür ve açık uluslararası düzen temelinden sarsılırken tarihi bir dönüm noktasında bulunuyoruz. Bugün vereceğimiz kararın geleceğimizi belirleyeceği kritik bir aşamadayız” sözleri anlaşmanın önemini yeterince ortaya koyuyor.
Bu yeni adımın gerekçesi de ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in sözlerinde gayet net olarak belirtilmiş durumda. Austin, Çin’in Doğu ile Güney Çin Denizlerinde, Tayvan çevresinin yanısıra tüm bölgede statükoyu değiştirmeye çalışarak zorlayıcı davranışlarda bulunduğunu iddia etti. Kuzey Kore’nin nükleer programının ayrıca Rusya ile derinleştirdiği işbirliğinin hem bölgesel hem de küresel güvenliği tehdit ettiğini vurgulamayı da ihmal etmedi tabii.
Yani çok açık olarak görülüyor ki, ABD-Japonya güvenlik görüşmeleri askeri işbirliğini güçlendirmeye odaklanırken Çin tehdidinin altı özellikle çiziliyor. İki ülkenin savunma şefleri, Çin’den yükselen tehdidi(!) “en büyük stratejik zorluk” olarak tanımlayarak, Japonya’daki ABD kuvvetlerinin komutası ile kontrolünü geliştirmeye karar vermişler belli ki. Japonya’da 50 binden fazla ABD askeri var ancak merkezi Tokyo’nun batı banliyölerinden Yokota’da bulunan ABD Japonya Kuvvetleri komutanının komuta yetkisi bulunmuyor. Bunun yerine talimatlar Hawaii’deki ABD Hint-Pasifik Komutanlığı’ndan geliyor.
Görüşmelerin ardından yayınlanan ortak bildiride bakanlar Çin’in dış politikasının “başkalarının zararına kendi çıkarları için uluslararası düzeni yeniden şekillendirmeye çalıştığını”, “bu tür davranışların ittifak ve tüm uluslararası toplum için ciddi bir endişe kaynağı olduğunu”, bunun “Hint-Pasifik bölgesi ile ötesindeki en büyük stratejik zorluğu temsil ettiğini” vurguluyor.
Ortak açıklamada ABD’nin atom silahlarını da içeren “genişletilmiş caydırıcılık” taahhüdünü bir kez daha teyit ettiği, Rusya ile Çin’den gelen nükleer tehditler karşısında dünyanın atom saldırısına uğrayan tek ülkesi olan Japonya’nın daha önce bu hassas konuyu açıkça tartışmaktaki isteksizliğinin ortadan kalktığı da vurgulanıyor.
Japonya “barışçı anayasa”sını bir kaç yıl önce değiştirmişti. O günden bu yana zaten iyi olan ABD/BATI ile ilişkilerini daha da geliştirdi. Japonya bir yandan askeri yığınağını hızlandırıp hem ABD hem de Güney Kore ile ortak operasyonlarını arttırırken diğer yandan da büyük ölçüde yerli olan savunma sanayisini güçlendirmeye çalışıyor.
ABD’nin iddia ettiği gibi dünyada bir Çin tehdidi endişesi yok. Dış politikasında yıllarca pasif kalan Çin’in, son birkaç yıldır geçtiği proaktif dış politikasında da herhangi bir ülkeye ya da eksene bir tehdidi görülmedi. ABD, Çin ile girdiği ticaret savaşını, askeri rekabet yoluyla lehine çevirme çabasında.
ABD’nin bu Çin tehdidi algısı yaratmasına destek veren ülkeler arasındaki Japonya’nın Çin’le coğrafi/siyasi sorunları var. Tokyo, Pekin’le anlaşma yolunu seçmek yerine ABD’nin kendi amaçları için yarattığı “Çin tehdidi” algısı ayrınca tamamen ABD yanlısı bir tutum aldı. Bu son anlaşmayla güvencede olduğunu sanıyor ama dünya dsteklediği ABD tarafından ateşe atılırsa önce kendisinin yanacağını nedense düşünemiyor.
Bu son anlaşma zaten gergin olan dünyayı daha da gerecek son derece tehlikeli bir anlaşma.
Dünyayı iyi bir gelecek beklemiyor.