MESUT ZEYREK/ERBİL BAŞAY – Almanya’da 2000-2007 arasında 8’i Türk toplam 10 kişiyi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü davasının müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız, kendisi ve ailesine aşırı sağcılar tarafından gönderilen ve ölüm tehdidi içeren mektupların üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen savcılık ve polisin bu konuyu aydınlatmak istemediğini söyledi.
“Avrupa’da aşırı sağ” başlıklı dosya haberin dördüncü bölümünde AA muhabirleri, Almanya’da aşırı sağcılardan ölüm tehditleri alan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü davasının müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız ve Berlin’de aşırı sağ ve ayrımcılık mağdurlarına danışmanlık hizmeti veren Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu (TBB) sözcülerinden Safter Çınar ile görüştü.
Yıldız, aşırı sağcı polislerin, emniyet birimlerinin bilgisayar sisteminden kendisi ve ailesiyle ilgili özel bilgileri alarak aşırı sağcılara verdikleri için ölüm tehditleri dahil çok sayıda tehdit aldıklarını ve bu nedenle uzun süredir koruma altında yaşamak zorunda kaldıklarını ifade etti.
Ülkede son dönemlerde artış gösteren aşırı sağ tehdidine dikkat çeken Yıldız, “Almanya’nın gidişatı kötü. Benim yaşadığım Hessen eyaletinde aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi eyalet parlamentosunda CDU’dan sonra en büyük ikinci parti konumuna geldi. Hessen eyaletinde 2006’da Halit Yozgat ve 2019’da Vali (Walter Lübcke) öldürüldü. Ayrıca 2020’de Hanau’da 9 yabancı kökenli, bir ırkçı tarafından öldürüldü. Sağcı terör olaylarından sonra ırkçı bir partinin seçimlerden böyle güçlü şekilde çıkması gerçekten düşündürücü.” dedi.
Yıldız, “NSU 2.0” imzalı ölüm tehditleri içeren ırkçı mektuplar aldığını belirtti.
Kendisi ve ailesiyle ilgili kişisel bilgilerin 2018’de Frankfurt’taki polis karakolundaki bilgisayardan soruşturulduğunun ortaya çıkmasının ardından bazı polislerin görevden alındığını kaydeden Yıldız, ancak olayın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen konunun hala açıklığa kavuşmadığını söyledi.
Yıldız, söz konusu tehditler yüzünden kendisi ve ailesinin hala koruma altında yaşadığını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suç duyurusundan sonra Hessen eyaletinde polis memurları görevden alındı, onlara yönelik soruşturmalar devam ediyor. Açıkçası bu memurlar açığa alınmış olsa bile savcılığın ve polis teşkilatının bu konuyu gerçekten açığa kavuşturmak istediklerini zannetmiyorum. Aşırı sağcı polisler benim ve ailemin özel bilgilerini polis bilgisayarından alıp, aşırı sağcı kişilere verdiği için hala koruma altındayız. 5 yıl geçti hiçbir sonuç yok. Bu saatten sonra olacağa da benzemiyor. Ben şahsen polisin bizi korumalarına güvenmiyorum, kendi önlemlerimi de aldım.”
Yıldız, ülkedeki aşırı sağ ve ırkçı eğilimlerin önüne geçmek için siyasetçilerden beklentilerini de dile getirerek, “Bence aşırı sağcı parti AfD’nin yasaklanması için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunup hukuksal işlemlerin başlatılması lazım. Bu Almanya’da şu an tartışılıyor.” dedi.
Almanya’da camilere yönelik artan saldırılarla ilgili Yıldız, “Bence polis bu tür saldırıları aydınlatmak için bütün kapasitesini kullanmıyor. Ayrıca kendi yani polis teşkilatı içindeki sağcı eğilimlerin üzerinde durmayan bir teşkilattan siz ne bekliyorsunuz, olayı aydınlatıp sizi korumalarını mı?” diye konuştu.
Yıldız, burada yaşayan Türklere ırkçı saldırılara karşı duyarlı olma çağrısında bulunarak “Birbirimizi destekleyelim. NSU, Hanau, Münih ve son yıllarda ırkçı terörden dolayı aile fertlerini kaybeden aileleri destekleyelim, duyarlı olalım.” ifadelerini kullandı.
“Aşırı sağın kendini demokratik kabul eden kesimlere yayıldığını görüyoruz”
Berlin’de aşırı sağ ve ayrımcılık mağdurlarına danışmanlık hizmeti veren Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu (TBB) sözcülerinden Safter Çınar, Almanya’da aşırı sağcıların sayısının ve yabancıların dışlanmasının arttığını belirterek “İnsanların bize yansıttığı olaylardan ve yapılan bilimsel araştırmalardan aşırı sağın ve ayrımcılığın giderek arttığı ve tabir yerinde ise toplumun sağından toplumun ortasına kadar kendini demokratik kabul eden kesimlere yayıldığını görüyoruz. Bu da çok ürkütücü bir şey.” dedi.
Almanya’da yıllardan beri ayrımcılıkla ve ırkçılıkla mücadele çalışmaları yapan Çınar, bunun sebebinin daha çok sosyal alanda yattığına işaret ederek “Siyasi sığınma için gelenler, Suriye’den gelenler falan diyorlar. Ama ben temel nedenin bu olduğunu düşünmüyorum. Temel neden bence devletin artık olmayan sosyal politikası. İnsanlar geçinemiyor. İşsiz olandan vazgeçtik, işi olan da geçinemiyor. Sürekli fiyatlar artıyor. Vergiler azalmıyor.” diye konuştu.
Çınar, bu durumda olanların aşırı sağ partilere yöneldiğini belirterek “İnsanlar da belli partilerin bu işin suçlusu göçmenlerdir lafına kanıyorlar. Yani o partiye (Almanya için Alternatif (AfD) Partisi) oy verenlerin hepsinin, araştırmalar da gösteriyor, ırkçı olduğunu söylemek yanlış oluyor. Ama tepkilerini öyle dile getiriyorlar.” ifadelerini kullandı.
AfD’nin belli bir çekirdek seçmeninin de bulunduğuna işaret eden Çınar, “Onlar bilerek gayet bilinçli ırkçı olarak geçiyor. Yüzde kaçtır ayrı mesele ama hükümetin sosyal politikası farklı olsa, insanlar geleceğinden umudunu kesmese, geliriyle işsizlik parasıyla geçinebilse bir kısım oyların geri döneceğini düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Çınar, diğer partilerin siyasetçilerin sağ söylemlerini kullanmasını eleştirerek, “Siz AfD’nin bazı laflarını değiştirerek üstlenirseniz AfD seçmeni size gelmez. Tam tersine Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) de bizim parti gibi konuşuyor deyip daha fazla AfD’de kalır. Fakat bunu maalesef anlatamıyoruz.” dedi.
Bunun ülkede aşırı sağı güçlendirdiğini vurgulayan Çınar, “Burada ‘demokratım’ diyen partilerin söylediklerini iyi düşünmesi lazım. Demokrasilerde sığınma ve göç politikası tartışılır. Hangi kelimelerle tartışılması önemli. ‘Almanya batıyor’, ‘Bunların hepsi sahtekar’, ‘Sosyal yardım alıyorlar’ dedin mi iş maalesef aşırı sağa yarıyor.” diye konuştu.
Çınar, Almanya’nın geçmişte yaşananlardan ders çıkarıp çıkarmadığına ilişkin soruya da “Bir ara ders çıkarmış gibi gözüküyordu. Ama son iki üç yıldaki tartışma belli bir partinin güçlenmesiyle bu derslerin çabuk unutulduğunu gösteriyor.” yorumunda bulundu.
NSU’nun geçmişi
Almanya’da 2000-2007’de 8 Türk vatandaşının öldürüldüğü cinayetler uzun süre karanlıkta kalmış, bunların arkasında NSU adlı Neonazi terör örgütünün olduğu 2011’de ortaya çıkmıştı.
NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011’de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü.
Terör örgütünün hayattaki tek üyesi olduğu iddia edilen Beate Zschaepe, örgüt arkadaşlarının ölümü üzerine hücre evini ateşe vermiş ve polise teslim olmuştu. Zschaepe, 11 Temmuz 2018’de sona eren davada ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
Neonazi terör örgütünün, uzun yıllar boyunca Alman güvenlik birimlerince tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı.